Suskunlar Romanında Postmodern Unsurlar

Postmodern romana farklı bir tat getiren İhsan Oktar Anar’ın tarih-müzik-tasavvuf üçgeni üzerinden işlediği romanı olan “Suskunlar” romanının postmodern özelliklerine göz atacağız.

Postmodern romanın şaşmaz özelliklerinden olan “çoğulculuk” Suskunlar romanında karşımıza çıkmaktan geri kalmıyor. Suskunlar romanında tarih, din, müzik, felsefe ve roman karakteri Asım’ın hayaletini de sayarsak büyülü-gerçekçilik veya fantastik unsurların bir arada gelmesi çoğulculuk özelliğini oluşturmaktadır.

Suskunlar romanını asıl postmodern roman yapan özellik, romanda en çok kullanılmış ve romanın temeline yerleşmiş olan metinlerarasılıktır.

Metinlerarasılık bağlamında Anar, Suskunlar romanı için üç kutsal kitaptan (Tevrat, İncil, Kur’an) pek çok anlatıları almış ve almış olduğu bu anlatıları parodi ve pastiş yöntemlerini kullanarak romanına yeni metinler oluşturmuştur.             

Galata Mevlevihanesi’nde hayaletin görülmesiyle başlayan romanda Tanrı’yı temsil eden Muhteşem Batın Efendi, İsa peygamberi simgeleyen Batın’ın oğlu Zahir ve şeytanı simgeleyen Tağut ile ezelden beri süregelen iyi-kötü savaşını müzik motifi ekseninde işlendiğini görmekteyiz.

Yegâh, Dügâh ve Segâh adını taşıyan üç bölümden oluşmaktadır roman. Romandaki ana öykünün yanında birçok yan öyküleri de okumakta ve bu birbirine geçen öykülerin romana bir çeşitlilik kattığını görmekteyiz. Bu postmodern romanlarda görülen tek kahramanın öyküsüne dayalı anlatımı kırma ve roman kahramanın etrafında dönmeyen bir dünya yaratma amacının bir ürünüdür. Çünkü postmodern yazarlar roman kahramanının hikâyesini merkezine alınmasını ve romanın onun etrafında dönmesini gerçekle bağdaştırmaz, gerçekçi bulmazlar.   

Postmodern romanlarda olduğu gibi Suskunlar romanında da yer alan kahramanların –postmodern romanda anlatılan kişi ve kişilere ne kadar kahraman demek doğru olmasa da– birer tip olduğunu ve yazarın elinde oyuncağı haline dönüşmüş olduğunu gözlemleriz.

Bilindiği gibi postmodern romanda, artık roman yazarın bir oyuncağı haline gelmiştir. Romandaki oyun konusunda Anar, bir röportajında, oyun severliğini bununla beraber şakacılığını dile getirmiştir.

“ Kimliksiz biri” olduğumu düşünüyorum. Ressam, mühendis, tarihçi kimliklerine sıkışıp kalmak istemem. Hatta yazar kimliğine de… Sadece yazıyorum o kadar. Resim yapabilir ve pastra da oynayabilirim. Borges’in söylemeye çalıştığı gibi, ‘Bir insan hem herkes, hem de hiçbiridir.’ Ben bir jokerim. Yani bazı iskambil oyunlarında, her kartın yerine geçen bir kart gibi. Kelimenin diğer anlamıyla da ‘Joker’ yani ‘şakacıyım.’”[1]

İsimleri müzik makamlarından gelen bölümler klasik anlatım şekli olan serim-düğüm-çözüm uzantısıyla karşımıza çıkar ki burada yazarın anlatım tarzının, üslubunun, yer yer meddah anlatıcı olduğunu ve bu anlatımı desteklemek, romandaki düz anlatımı kırmak ve renklendirmek adına nakilciliği kullandığını da görürüz.

Suskunlar romanında üç kutsal kitaptan oluşturulan metinlerarasılığın yoğun ve dikkat çeken bölümlerinden biri, Tevrat kitabındaki yeryüzünün yaratılış hikâyesine pastiş ve parodi yöntemiyle yapılmış gönderme kısmıdır. Anar, Tevrat’ın Tekvin Bölümü’nde yer alan Allah’ın yeryüzünü altı günde yaratıp yedinci gün dinlendiğini anlatan yaratış hikâyesine gönderme yapmakla yetinmez, metinle oynar ve ona müzik unsurlarını ekleyerek kendi metnini yaratır.

Suskunlar romanın İncil kitabına da yaptığı göndermeleri ve bu oluşturduğu metinlerarasılığı açık bir şekilde görmekteyiz. Zahir’i İsa’nın bir gölgesi olarak çizen Anar, Zahir’in şehre gelişi ve onun ardından okunan hamam sahnesiyle İncil’e göndermede bulunur. Zira Zahir’i yıkayan tellağın adı Yahya iken, bu kısımda yazar hamama girişi gözden kaçmış bir güvercinin kanat sesine işaret eder. Bu sahne İncil’in Markos bölümünde İsa peygamberin Yahya adında bir adam tarafından vaftiz edilmesi ve ruhun bir güvercin gibi indiği anlatımını hatıra getirir. Bunun yanında Zahir’e tapan yedi körün olduğu pasaj ve o pasajın devamında toplanan halktan birinin Zahir’den mucize istemesi “Taşı ekmek yapmak” da yine İsa’ya dolayısıyla İncil’in Matta bölümündeki hikâyeye bir gönderme, telmih ve metinlerarasılıktır. Ayrıca Zahir’in Tanrı’yı temsil eden Batın’ın oğlu olması İncil’e yani Hristiyan inancına yapılan bir metinlerarasılıktır.

Suskunlar romanı Kur’an-ı Kerim’in Mâide sûresine telmih yapmaktadır. Metinlerarasılığı da sûrede geçen Kabil’in kardeşini öldürdükten sonra ona ne yapması gerektiğini anlatan karga motifiyle verir. Kutsal kitaptan romana taşınan son karakter olan Kabil bir katildir ve verilen emir üzerine müzik ustalarını öldürür. Kabil’in yeğenleri babalarını öldüren amcaları olan Kabil’i öldürür ama Kabil bir kişi olmalıdır. Kardeşlerden biri Kabil’in yüzüğünü alabilmek için diğer kardeşini öldürür. Yerde ölüme yürüyen amca Kabil gülümser, yeni Kabil’in o olduğunu ve kendi çocuklarına bakması gerektiğini söyler. Bu durumun kıyamete kadar devam edeceğini belirten Anar, ilk katilin döktüğü kanın asla kurumayacağını ifade ederek insanın nefsiyle, şeytanla mücadelesinin bir parodisini yapmış olur.

Suskunlar romanı 17. yüzyılın (III. Ahmet’in saltanat dönemindeki)  İstanbul’unun arka mahallelerinde yaşayan ve mehter takımında çalışan Kalın Musa’yı, Musa’nın bir kemençe ustası olan oğlu Veysel’i ve Veysel’in oğulları Davut ile Eflâtun’u anlatır ve onların yaşadığı bir dizi olaylar dizisini konu alır. Mamafih bu ana konuların içine yerleştirilmiş ve çeşitli tekniklerle birbirine bağlanmış birden fazla yan öykü de bulunmaktadır. Tağut’un adamıyken Mevlevi Şeyhi ve onun iki mevleviye yaptığı kötülükler, Asım’ın ve İskender’ın öyküsü, Veysel’in hapse düşmesi bunlardan bazılarıdır.

Suskunlar romanı da bütün postmodern romanlar gibi zamanın belirsizliği ile karşımıza çıkar. Roman akışı içerisinde belli bir zaman görmemekteyiz.

Ayrıca romanın tamamında kendisini belli eden yazar, metnin sonunda ortaya çıkar ve şöyle der:  “Kâhin görebilen tek gözüyle aynaya baktı ve uzun boylu, çekik gözlü o adamı gördü.” (s.  268)  Buradaki çekik gözlü ve uzun boylu olarak tarif edilen Uzun İhsan Efendi yazarın kendisidir. (Koçakoğlu, 2010: 327) Anar,  böylece kendi hikâyesinin içinde kendisine yer vererek, anlattığı şeyin bir kurgudan ve oyundan ibaret olduğu mesajını verir.”[2]

    “İhsan Oktay Anar, Suskunlar’da okuyucusunu Sultan 3. Ahmet dönemi Konstantiniye’sinde, musikî nağmeleriyle süslü, din ve tasavvuf dolu metinlerle örülmüş, özellikle metinlerarası ilişkiler açısından zengin bir anlatı labirentine sokar. Yazarın, bu konularda akademisyen kimliğiyle titiz bir araştırma sonucu elde ettiği bilgiyi, hayranlık uyandırıcı yazarlık yeteneğiyle harmanladığı görülmektedir. Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Kerîm’den yola çıkılarak kurulan parodik yapılar romanı çok ilgi çekici bir hâle getirmiştir. Sonuç itibariyle, Suskunlar bu çalışmanın konusunu oluşturan incelikle tasarlanmış metinleri ve metinlerarası ilişkileri ile son dönem Türk edebiyatının en çarpıcı örneklerinden biridir.”[3]

Eyüp Saka


Dipnot ve Kaynakça:

[1]Cumhuriyet Gazetesi, Dergi Eki, (07.01.2001]

[2] Yusuf Aydoğdu, Postmodern Bir Roman Çözümlemesi: İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar’ı, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 5/ Cilt: 5/ Sayı:9/Bahar 2015, s. 254

[3] Ayşe Melda Üner, Metinler ve Metinlerarası Okuma: Suskunlar, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 13, Sayı 23, Haziran 2010, s. 196-206

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.