Soru Sorma

Kusurumuz bu bizim; soru sormak. Cevabını dinlemediğimiz sorular sormak. Meraktan ya da öğrenme isteğiyle değil bu, alışkanlıktan. Yanıldım sanırım. Bizdekine alışkanlık kelimesi yetersiz gelir. Hastalık bizimkisi bildiğiniz, düpedüz hastalık. Dikkatli olunmazsa bulaşıverir hemen. Farkına dahi varamazsın hastalığa tutulduğunun. Öyle bir sarmıştır ki seni, bütün anlamsızlığıyla. Uyuşturuverir. Sürükler götürür seni. Umursamazlığa, önemsizliğe, değer vermezliğe ve ilgisizliğe ulaştırır. Hayat makinesinin çarkına çekiverir seni. Durmaz, döner durursun. Dertler, kaygılar, sıkıntılar, endişeler ve telaşlar ile karşılaşırsın orada. Onlar kucaklar seni, sarıp sarmalarlar. Bitmez tükenmez bir döngünün parçası oluvermişsinizdir. Anlamamışsındır, nasıl olduğunu ama olmuştur bile. Tebrikler! Hastalığa tutuldunuz.

En kötüsü bu mu? Dahası yok mu? “Hayır, yok.” diyebilir miyiz bu hayatta bir şeye? En kötüsü umursamazken umursuyor, önemsemezken önemsiyor, değer vermezken değer veriyor ve ilgisizken ilgileniyor sanmanızdır. Bu öyle bir şey ki, sana olmayanı yaptırır ve sonra istetir senden olmayanı. Bir yılgınlık, bir bitkinlik ve bir dalgınlık çöker insanın üzerine. Umudu çalar senden. En sevdiği odur. Bazen besler, en derin yerinden insanı ve hiç ummadığı anda koparır, alıverir elimizden.

 En kötüsünü yazdığımı sandım, daha yazamamışım oysa. Kaptırmış gitmektesindir, ona kendini. “Bundan sonra bir önemi yok!” der durursun.  Umutsuzluğun dibindesindir. Tek bildiğin görevini yapmak ve hedefin (hayalin) bir gün görevini bitirmek olur. Ne mutlu sana! Zira sen çarkın tekelinin farkına varıp bundan kurtulmak isteyenden, çabalayıp çırpınandan, her anında bunun hayalini kuran ve bununla yaşayıp gidenden değilsin.

Sence de mantıklı mı tüm bunlar? Bunların hepsi soru sorma hastalığının sonuçları mı, onun insana getirileri mi, demek olur?

Cevabı belli olan soruları cevaplamıyorum… 

Bu hastalığın ilk belirtilerinden biri, soru sormaktır. Çok soru sormak. Fakat öyle değil; önemsiz sorular sormak. En önemsiz soruları, en önemli sorularmış gibi sormak. İlerisi ise önemsiz soruların önemli olduğuna dair inanç…

Mecburi mi soru sormak? Değil. Neden mecburiymiş gibi davranıyoruz? Yanılıyoruz, çünkü aldanıyoruz.

Sormayın kardeşim istemem ben, önemli görünen önemsiz sorularınızı. Sormayın istemem sizden hiçbir soru. Beni de kendiniz gibi hasta edemeyeceksiniz, dememiz gerek.

Sanmayın, ben soru sormaya karşıyım. Kesinlikle hayır. Ben meraklardan, ilgiden, sorulan sorulardan yanayım. Hem de çok soru sorun, böyle en anlamlısından. Soru sormak için soru sormak, alışkanlıktan öte hastalıktır. Cevabı dinlenmeyen sorular…

Her anı sorular doğurabilen yaşamı, yaşayalım sorusuz.

Sorular sormamalıyız. Doğru sorular sormalıyız gelişmek için, değişmek için, anlayabilmek için ve en önemlisi ilerleyebilmek için. Muhabbet kurmaya çalışmak için değil.

Bir anlamı olsun, sorularımızın. Cevaplarını dinleyelim. Korkmamadan soralım, cevabını duymak istediğimiz soruları.

Sorun kendinize “Neden soru soruyorum ben?” Bir cevap bulmalısınız muhakkak. Bulamadınız mı? Nasıl olur? Hâlbuki soruların sorulmasının bir nedeni olmalı. Bizi soru sormaya iten bir neden olmalı. Bir gayemiz olmalı. Bir anlamı olmalı. Nasıl olmaz, bunlar?

Ben soru sordum hep az önce…

Soru sormak güzeldir fakat sakın bana soru sormayın.

Eyüp Saka

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.