Fatih Camii – Mehmet Akif Ersoy

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun,
Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!”

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.
Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,

Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde,
Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde!

Hayâl otuz sene evvelki hâli pîşimden
Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;
Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;

Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz;
Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz

Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.
İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!

Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;
Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır!

Koçar koşar duramaz, âkıbet denir “âmîn”
Namaz biter: O zaman kalkarak o pîr-i güzîn,

Alır çocuklar, oğlan fener çeker önde,
Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde

Derin bir uykuya…
Derken bu hâtırât-ı lâtîf

Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf
Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye;

Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye:
Sağım, solum, önüm, arkam huşû’a müstağrak

Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak,
O kâinât-ı huzu’u yerinden oynattı;

Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb’âdı!
Sufuf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr

Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fıkâr,
Birer enîn-i tazarru ; birer niyâz-ı hazîn,

Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn!
Eğildi sonra o dağlar Huzûr-i İzzet’te;

Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette!
İnayetiyle Hudâ kaldırınca her birini,

Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini.
O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd,

Ki rûhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd.
Kesildi bir aralık inleyen hazin âvâz…

Ne oldu Arş’a kadar yükselen o sûz ü güdâz?
O çûş içindeki îman?

Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh,
Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh:
Rûh-i itmînan.

Genel içinde yayınlandı

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.