Gözünde şûle-nümâ mihr-i âteşîn-i Irak, Bakışlarında hüveydâ hazîn bir istiğrak, Dehâya nâsıye-i sâfı merkez-i işrâk. Soluk dudakları pür-lerziş-i sürûd-i flrâk… Eserlerinde bu sevdâlı çehredir zahir. Bu çehre bence Fuzûlî’ye pek münâsibdir. Bu çehre çehre-i gam, çehre-i muhabbettir; Muhabbetin ona tesiri pür-garâbettir: Sever, ve sevdiği hep derd, hep musibettir; Safâsı, neş’esi yoktur, bütün küdûrettir. Fezâ-yı ruhuna bir ebr-i girye tarîdir, Gülümsüyorsa emin ol ki ıztırârîdir! Zamân zamân kapılır gamlı bir tesellâya, Dalıp gider nazar-ı kalbi leyl-i sevdâya; Dökerse hâkine bir serv-i nazenin sâye. Olur bu rûhu için bir neşât-ı bî-gâye. Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib’âd, “Ne verseler ana şâkir, ne kılsalar ana şâd!”