Bu dört şi’ri mimâr Celâl Bey’e ithâf ediyorum.
Atıl, bağır, kuleler insin, indir ecrâmı!
Dolaşsın âteş-i haşyetle çizdiğin izler,
Duman, ziyâ, dağılan sayhalar, düşen dizler
Gırîv-i mevt ile doldursun ufk-ı ârâmı!
Bu haşr-i giryede koştur benim de hulyâmı,
Hayâl-i ulvî-i nefrette kardeşiz bizler,
Başım cünûnunu, rûhum gurûrunu gizler.
Bu haşr-ı giryede koştur peyinde hulyâmı…
Cibâl-i mücrime-i gayz u sâyeden bize gül,
Dağıt menâzır-ı bâlâyı, sonra zîre dökül
Bağır, bağır gam-ı âfâk-i bî-şükûha bağır!
Vururken arzı mehîb âteşin, nedir ki semâ
Nedir semâda kamer, yerde nûr-ı ra’şe-nümâ?
Ukûs-ı berkın ulurken, enîn-i girye nedir?
(Servet-i Fünûn, 11.05.1911)
Göl Saatleri, 1921