Nev-incilâ fecrin
Semâ-yı sâkin ü gülgûnu inkişâf etmiş
Bir cihân-ı buhârın üstünde.
Ve şimdi serin
Esen nesîm ile doldukça rûha ârâmiş,
Sanki etmektedir hayâle temâs
İpekli örtüsü bir hüsn-i şûh u sehhârın…
Sularda, tûde-i eşçâr-ı sebz-gûn u bahâr
Yeniden ra’şelerle nakşolmuş…
O gümüş
Safha üstünde şimdi her şey var:
Kelebek, serçe, kumru, kırlangıç
O böcekler ki, samta bir müz’iç
Nefha eyler, yorulmadan, îsâr;
Sonra onlarla, sönmek üzre duran,
Soluk semâdaki mahmûr dîde-i elmas…
(Servet-i Fünûn, 16.12.1909)